Atatürk’ün özel mülkü olarak bilinen ve tapusu TİGEM Genel Müdürlüğü’ne ait olan Yalova’daki sahil arazisinde, Rizom Tatil Köyü’ne sessiz sedasız 3 kat imar izni verildiği iddiası kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Yerel yönetimin devre dışı bırakıldığı ve imar planının Ankara’dan hazırlandığı öne sürülürken, gözler ilgili kurumların yapacağı açıklamalara çevrildi.


Atatürk’ün özel mülkü olarak bilinen ve tapusu TİGEM Genel Müdürlüğü’ne ait olan Yalova’daki sahil arazisinde, Rizom Tatil Köyü’ne sessiz sedasız 3 kat imar izni verildiği iddiası kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Yerel yönetimin devre dışı bırakıldığı ve imar planının Ankara’dan hazırlandığı öne sürülürken, gözler ilgili kurumların yapacağı açıklamalara çevrildi.
Yalova kamuoyunda “Atatürk’ün mirası” olarak bilinen ve uzun yıllardır kamu mülkiyetinde bulunan TİGEM arazisi, yeniden tartışmaların odağına yerleşti. Yaklaşık 85 bin metrekarelik lebiderya alan, bir kısmı üniversiteye, bir kısmı çiçekçilik faaliyetlerine tahsis edilmiş; sahil kesimi ise halkın ortak kullanımına açık olması gereken nitelikte bulunuyor.
Bu alan üzerinde, denize sıfır konumda faaliyet gösteren ve 252 odalı kapasitesiyle bilinen Rizom Tatil Köyü için 3 kat imar izni çıkarıldığı iddiaları, Yalova’da büyük tepkiye neden oldu.

İddialara göre, 2014 yılından bu yana “muhafazakâr aile oteli” konseptiyle hizmet veren tesis için yapılan imar planı değişikliği, Yalova Belediyesi devre dışı bırakılarak doğrudan Ankara’da hazırlandı.
Yurttaşlar, planın askı sürecinin yeterince duyurulmadığını ve kamuoyunun bilgilendirilmediğini belirterek, “adrese teslim imar” yapıldığı iddiasını gündeme taşıdı.
Söz konusu arazinin 2003 yılında 25 yıllığına kiraya verildiği, ancak tapu kaydının hâlen TİGEM Genel Müdürlüğü adına olduğu biliniyor. Bu durum, imar artışının hukuki dayanağına ilişkin ciddi soru işaretlerini beraberinde getirdi.

Yurttaşlar ve hukukçular şu sorulara yanıt arıyor:
Yalovalılar, imar planı sürecinde yerel yönetimin yok sayıldığını savunarak tepkilerini dile getirdi. Tepki gösteren yurttaşlar, şu ifadeleri kullandı: “Atatürk’ün mirası olan TİGEM arazisinde yapılan bu talana sessiz kalmayacağız. Sahil şeridinde, halka ait bir alanda, özel bir işletmeye 3 kat imar verilemez.” Bir başka yurttaş ise, imar değişikliğinin kamuoyundan gizli şekilde yapıldığını öne sürerek, “Ankara’dan bir telefon gelmese kimsenin haberi olmayacaktı” dedi.

Hukuki tartışmanın merkezinde 3621 sayılı Kıyı Kanunu yer alıyor. Şehircilik ve idare hukuku uzmanlarına göre, kıyı ve sahil şeridi:
Uzmanlar, kıyıya bitişik veya kıyı etkilenme alanında bulunan bir parselde 3 kat yapılaşma izninin, güçlü bilimsel, çevresel ve kamusal gerekçeler olmadan yargıdan dönebileceğini belirtiyor.
İmar planlarının hazırlanması ve onaylanması sürecinde yerel yönetimlerin rolü, Anayasa ve İmar Kanunu ile güvence altına alınmış durumda. Bu kapsamda şu sorular öne çıkıyor:
Danıştay’ın yerleşik içtihatlarına göre, yerel idare görüşü alınmadan yapılan plan değişiklikleri, “yetki ve usul yönünden hukuka aykırı” kabul edilebiliyor.
Yurttaşlar; başta muhalefet partileri, Atatürkçü Düşünce Derneği, meslek odaları, çevre örgütleri ve belediye meclis üyeleri olmak üzere tüm kurum ve kuruluşları bu imar düzenlemesine karşı açık tavır almaya davet etti. “Bu topraklar bir işletmenin değil, milletindir. Bu imar planı kabul edilemez.”
Tepkilerin büyümesiyle birlikte gözler;
tarafından yapılacak resmi açıklamalara çevrildi.
Kamuoyunun beklentisi; sürecin şeffaf biçimde açıklanması, imar planının hukuki dayanaklarının ortaya konulması ve Atatürk’ün mirası olarak görülen bu alanın korunması yönünde adım atılması.
