Geçenlerde işten çıkıp kalabalığın arasına karıştım. Havanın serinliğini bile fark etmeden, telaşla bindiğim toplu taşıma aracında güç bela bir koltuğa oturdum. Nefesim hâlâ acelemin ritmini taşıyordu. Birkaç dakika sonra etrafıma baktım; yorgun yüzler, düşüncelere dalmış bakışlar, bir de arka koltuktan yükselen iki genç ses…
Geçenlerde işten çıkıp kalabalığın arasına karıştım. Havanın serinliğini bile fark etmeden, telaşla bindiğim toplu taşıma aracında güç bela bir koltuğa oturdum. Nefesim hâlâ acelemin ritmini taşıyordu. Birkaç dakika sonra etrafıma baktım; yorgun yüzler, düşüncelere dalmış bakışlar, bir de arka koltuktan yükselen iki genç ses…
Yüzlerini göremediğim ama seslerinden yirmili yaşlarda olduklarını tahmin ettiğim iki genç, günümüzün en popüler konusu üzerine derin bir sohbete dalmışlardı: ekonomi. Ama öyle klasik bir ekonomi değil; kolay para kazanmanın, kısa yoldan zengin olmanın ekonomisiydi bu.
Konuşmalardan birinin daha baskın olduğu hemen anlaşılıyordu. Cümleler ondan çıkıyor, diğeri onaylarla süsleyip “kanka” hitaplarıyla perçinliyordu. Aralarındaki heyecan, yeni keşfettikleri bir formülün
coşkusuna benziyordu. “Kanka, paranın hepsini altına yatırmak olmaz, yarısını dövize, diğer yarısını faize ve altına yatıracaksın.”

Sonra sahne genişledi hayallerinde: gelen paralarla alınan daireler, o dairelerden gelen kiralarla alınacak yenileri… Derken artık çalışmaya bile gerek kalmadığına ikna oldular. “Annemle babama da birer iPhone alırız, onlar da oyalanır işte.” Cümle bittiğinde kısa bir kahkaha, ardından sessizlik. O sessizlikte yalnızca onların değil, bir kuşağın bakış açısı yankılandı sanki.
Ben ise o an, pencereden dışarı bakarken düşündüm:
Bir dönemin gençliği, dünyayı değiştirmek için sabahlara kadar kitap okur, fikir üretir, yeni bir düzen hayal ederdi. Şimdinin gençliği ise o dünyanın kısa yollarını arıyor. Çalışmadan, üretmeden, sadece “yatırım” yaparak bir ömürlük huzuru satın alabileceğine inanıyor.

Elbette her dönemin kendi dili, kendi gerçeği var. Ancak bazı şeyler çağların ötesindedir: emek, ahlak, adalet, üretmek… Bunlar zenginliğin değil, insanlığın asıl sermayesidir.
Kolay para kazanmanın yollarını konuşan gençleri yadırgamıyorum; onları böyle yetiştiren, kolaycılığı başarı sanan düzeni sorguluyorum. Çünkü emeğin değerini unutan bir toplumda, kimse gerçek anlamda
kazanamaz.
Bir iPhone’la anne babasını mutlu ettiğini sanan bir genç, belki bir gün fark edecek:
Onların asıl ihtiyacı telefon değil, onurlu bir geleceğe inanan bir evlattır.
