18 Mart
18 Mart

OHLOKRASİ

Yayınlama: 23.05.2025
A+
A-

Yunan ve Latin literatüründe yer alan…

Yeterli bilgisi ve yetkinliği olmayan geniş insan kitlelerinin, ardını önünü çok fazlaca sorgulamadan popülist siyasetçilerin arkasına takılarak devlet idaresinde, “mutlak güç” iradesinin oluşmasına vesile olmalarıyla ortaya çıkan…

YÖNETİM ŞEKLİDİR.

e1c2rpm

Günümüzde, gelişmiş ve müreffeh toplumlar, demokratik parlamenter rejimle idare edilmektedir.

Öte yandan, demokratik olgunlaşmanın ve demokratik kurum ile kuralların tam manasıyla yerli yerine oturmadığı toplumlarda, görünürde yönetim biçimi “demokratik” şekliyle yazılmış olsa da, “de facto” bu ülkelerde daha çok güç temerküzünün verdiği bir anlayışla devlet idare edilir.

 

e1c2rpm

Bu Ohlokrasi yönetim şekli, uzun ve geniş bir dönem içinde “kendiliğinden” oluşur.

Demokrasi veya ucundan yanından demokrasiye benzemeye meyleden rejimlerde olduğu gibi herhangi bir “devrim” dolayısıyla neticelenmemiştir.

Esasında, bu tip rejimler ve bu rejimle yönetilmeye meftun olan bu tip toplumlar, işbaşındaki siyasetçiler tarafından demagoji politikalarıyla uyuşturulmakta ve uyutulmaktadır.

Bu bağlamda, eğitim seviyesinin düşmesiyle beraber eğitim kalitesinin de eşanlı süreçte yere çakılması ve yine geniş kitlelerin kültürlenme ve eğitim süreçlerinde olması gerektiği seviyelerde ilerleme gösterememesi, bu tip yönetim biçiminin ve bu yönetim biçiminde ülkeye yön verme derdinde olanların arayıp da bulamadığı şeydir.

Zaten klasik bir gelişme evresidir: Eğer bir toplum, kalkınma aşamasında hem bireysel olarak hem de toplumsal olarak eğitim düzeyinde ve beşeri sermaye babında çağının gerisinde kalıyorsa, o toplum hem içeride hem de dış dünyada güdülmek için aranan kaftandır.

Cumhuriyet ile demokrasinin olması gerektiği şekliyle harmanlandığı bir siyasal sistemde; devlet erklerinin bir orkestra ahengiyle görev ifa/icra ettiği bir toplumsal düzende, zaten ne sosyolojik vasatlıklar ne de iktisadî gerilemeler gözlemlenir.

Belki her yerde böyle olmayabilir.

Zaten dikkat ederseniz, buraya kadar olan şeyler, “teorik”, “bilimsel”, “uzun yılların tecrübeleriyle” bir araya getirilmiş kitabî bilgi ve tanımlamalar.

Dünya denen gezegende bilimsel ve fennî faaliyetlerle haşırneşir olan toplumlar ve dolayısıyla devletler; “gelişmiş denen” ülke kategorisinde yer alırlarken, hâlen dinin Yaradan-Yaratılan yönüyle meşgul olmayan, din gibi mukaddes bir olgudan “Siyasal İslamcılık” gibi bir tuhaflık üretenler ise…

Yirmi birinci yüzyılda egemen devletlerin evet bu çok egemen devletlerin sicili insanlık babında hayli kabarıktır; cinayet, soykırım, katliam, sömürü, riyakârlık, küstahlık, ahde vefa’dan yoksunluk- ya pazarı ya da işgörenleri olmaya devam etmektedirler.

İşte bu bağlamda…

Dine ait alan ile…

Pozitif bilimlerin toplumlara- günümüz toplumlarına- yön verdiği alanları kesin kes çizgilerle ayırdığımız ve en azından dünyada insan merkezli bir yaşam düzeninden hareket edildiğini unutmayarak, aklımızı ve eğitimimizi yükseltebildiğimiz müddetçe, biz de, az gelişmiş Arap ülkeleri de, olması gereken bir toplumsal formda yaşamlarımızı sürdürebiliriz.

Toplumlar ve halklar; eğer bilinçlenmez ve eğitim yatırımlarına doğru düzgün eğilmezlerse…

İçeride, kendi ülkelerinde popülizmin yağcılığı içinde hem yoksullukla hem de yoksunlukla uzun yıllar bir ömür sürer, nefes bitimi sonrasında da bu geçici dünyadan göçer giderler.

Ama, pozitif bilimin insanlığa sunduğu nimetler ve imkânlar dairesinde, aklını ve emeğini hem kendi ülkesinin hem de dünya ailesinin faydalanması için seferber edenler, bahsettiğim üzere “görece mukayese” çerçevesinde hem “egemen devlet” olurlar hem de toplumlarının mutlu ve mesut bir yaşam içinde varolmalarına vesile olmuş olurlar.

FARK…

BU KADAR AÇIK VE NETTİR.   

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.